AHMET TAŞTAN

“Nefret Kültürü” isimli yazımızı Facebook’ta yayınlayınca aldığımız yorumlar bizi oldukça şaşırttı. Çünkü işaret etmiş olduğumuz “nefret kültürünün” bir örneğini ortaya koyan “Ben, ahirete de cennet cehenneme de inanmıyorum. Eğer varsa cennete değil cehenneme gitmek isterim, zira soğuktan hoşlanmam” açıklaması yapmış  birinin ağzından dökülen “Bu akılsız halkın aldığı oylarla seçilen cumhurbaşkanı dünyanın en büyük ödülünü verse de almam”  cümlesine yönelik değildi yorumları. 

Malumunuzdur ki bir olay vuku bulduğunda üç kesim/ sınıf/ grup insan hemen kendini gösterir. Bunlardan biri “savunucular”dır diğeri “karşıt olanlar”dır, bir diğeri de “sessiz kalan/çekimserler"dir. Yüzdelik orana vurduğunuz zaman “savunucuların” “karşıt olanlardan” birazcık az olduğunu görürsünüz. Lakin “sessiz olan/ çekimserler” “savunan ve karşı olanların” sayısından daha fazladır sanki. Bir üçgenin hipotenüs oranını hissettiriyor. (a'nın karesi artı b'nin karesi eşittir c'nin karesi gibi.)

Nefret kültürünü tetikleyen/perçinleyen cumhurbaşkanı imişcesine yapılan yorumlar, ilginç bir suçlama yarışına dönüşmüş Facebook sayfasında. Tek adamlık veya diktatörlük  kelimelerini devamlı zikrederek zihinlerde bir imaj oluşturmaya çalışan kalabalık  güruha karışmış tanıdıklarımızın olduğunu fark ediyoruz.  

Nefret kültürünü tetikleyen kimdir, diye sorduğunuzda onu sevmeyen karşıtlar, cumhurbaşkanının kendisidir, derler. Çünkü Cumhurbaşkanı kendisinden olmayan herkesi(!) ya hain ya da terörist ilan etmektedir. Ayrıca toplumu kutuplaştıran, cumhurbaşkanının kendi söylemleridir, onlara göre. Farklı kültürel kesimlerden olsalar da koronun sağında ya da solunda yer almış bu eleştirmenler. 

Bu arada aynı fikirde olduğumuz dostlara da teşekkür etmeden geçersek eksik olur.  İnsanlar  nefrette değil de sevgilerde birleştiğinde daha mutlu hissediyor kendilerini.

Aslında iş gayet basit. “Hırsızın hiç mi suçu yok!?” deyip işi bitirmek gerekiyor bu muhabbeti. Nasrettin Hoca evine giren hırsız hakkında şikayetlenmesi üzerine  dostları hocayı suçlamışlar; "kapıyı sağlam kapatsaydın, tedbir alsaydın" diye. Hoca dayanamamış. Hırsıza laf söyleyemeyen insanlara: “Kardeşim hırsızın hiç mi suçu yok demiş.” Bizimki de o misal oldu.

Bin yıllık geçmişinde İslam dininin bayraktarlığını yapan bu milletin son yüzyıldaki en parlak en etkili dönemini yaşadığını gözler ile görüyor olsa dahi duyduklarına inanmaya çalışıyor. İktidarı boyunca cumhurbaşkanının bu memlekete neler kattığını tek tek anlatmaya gerek yoktur. Çünkü mesele icraatlar değildir, mesele sevgi ve muhabbet meselesidir.  Seviyorsanız kusurları örter, yapılanları meth ü sena edersiniz. Nefret ediyorsanız her daim eleştirirseniz. 

Eleştirenlerin dindar olması çok bir şey fark etmiyor siyasi anlayışı farklıysa. Gözlerinin önündeki çatlak gözlük camları değişmedikçe her şeyi kusurlu göreceklerdir.

Peki yapılan eleştirilerin hiç mi haklı tarafı yok. Elbette var.  Sorunsuz gelişmiş devlet mi var? Her zaman şunu söylemişimdir. Bu kadar çeşitli işler yaparken birtakım kusurların olması gayet mümkündür.  Bir kişi allame de olsa onca devlet işini tek başına halledemez. Biraz araştırma biraz da insaf olduğunda hakikate daha yakın yerde durma imkanı söz konusudur. 

Temel sorum şu: Bir cumhurbaşkanı durduk yere yönettiği milletin arasına ne için nefret kültürünü yaymaya çalışsın? Neden birlik olmak varken parçalayarak yönetmeye çalışsın? Sebep-sonuç bağlantısında sonuçlara takılmış akıl, sonuçları başka bir olayın sebebi sayabiliyor. Olayın başı ve sonu neresidir, diye sorduğun zaman her kafadan başka bir fikir çıkıyor.

En geniş ve hoşgörü ifadesi olarak, yapılanların her birini toplasanız  %48 oranında eleştirebilirsiniz, diyorum. Hatta %49 olsun.  Lakin milletin tercihi olan %52'ye saygı duyulması gerekir. Bu da ifade ederken sayın cumhurbaşkanı hitabı ile başlar. 

Şimdi biz ne yapalım sizin karşınızda. Bu kadar gelişmeyi, bu kadar başarıyı, bu kadar hizmetleri ortaya koyan bir insanı sevmeyelim mi?  Aynı düşünceyi, aynı fikri, aynı hedefi  isteyen biri olarak bu da bizim sevdiğimizdir, demeyelim mi?  Kusurlarını bilerek sevmek gerçek bir sevgi değil midir?  “Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır” Mevlana'nın sözü ile hayata bakmayalım mı?

İyiler içinde en iyisi; kötüler içinde az kötüsü olarak gönül tercihini ortaya koymayalım mı?  “Yaratılanı sevdim, Yaratandan ötürü” cümlesini diline dolamış, gönlüne nakşetmiş; halka hizmet Hakk’a hizmettir” düsturu ile davranan birine Sayın Cumhurbaşkanı demeyelim mi?


İLGİNÇ YORUMLAR

“Nefret Kültürü” isimli yazımızı Facebook’ta yayınlayınca aldığımız yorumlar bizi oldukça şaşırttı.

2.02.2021 12:35:00