2025–2026 döneminin ikinci buluşması, düşünce dünyasının kapılarını aralayarak katılımcılara yeni bir perspektif sundu. Tarih ve felsefenin iç içe geçtiği bu özel programda, "Niçin İnsan Hakları?" sorusu merkeze alınarak derin bir düşünsel yolculuk gerçekleştirildi.
Tarihi dokusu ve özel atmosferiyle her etkinliğe farklı bir anlam katan Şadırvanlı Han Kültür Merkezi, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü'nde anlamlı bir programa ev sahipliği yaptı. Her ay farklı başlıkların felsefi bir bakış açısıyla ele alınacağı Şadırvanlı Han Felsefe Konferansları, ikinci buluşmasıyla hem akademisyenlerin hem de düşünce meraklılarının yoğun ilgisini gördü.

Konferansın konuşmacısı, Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Metin Becermen, insan hakları kavramını tüm yönleriyle ele alarak katılımcılara etkileyici bir anlatım sundu.
"İnsan Kavramı Geniş ve Çok Yönlüdür"
İnsan haklarının yalnızca hukuki bir zemin değil, aynı zamanda insan olmanın en temel değerlerinden biri olduğunu belirten Becermen, sözlerinde şu ifadeleri kullandı:
"İnsan hakları dediğimizde, aslında kavramın iki yönü olduğunu unutmamak gerekiyor. Bir tarafta insan var, diğer tarafta ise insanın hakları. Hak kavramı çoğu zaman hukukla ilişkilidir ama insan hakları hukukun tamamını değil, sadece belirli bir bölümünü ifade eder. Bu nedenle önce 'insan' kavramının kendisini düşünmek gerekir. İnsan deyince ne anlıyoruz? Felsefe tarihi boyunca bu soruya çok farklı yanıtlar verilmiş. Bugün sıradan birine 'insan nedir?' diye sorduğunuzda üç farklı cevap almanız mümkündür. Bu da insan kavramının ne kadar geniş ve çok yönlü olduğunu gösterir." diye konuştu.

"İnsan Haklarının Temelinde Saygı ve Sevgi Bulunur"
Programın moderatörlüğünü üstlenen BUÜ Sistematik Felsefe Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ogün Ürek ise konuya dair yönlendirici sorularıyla oturumda yeni ufuklar açtı.
Konuşmasına insan haklarının özünü hatırlatarak başlayan Ürek, "İnsan haklarını konuşurken arka planda duran iki temel değer bulunur. Bunlardan biri insana saygı, diğeri insan sevgisidir. İnsana saygı, uzun yıllardır üzerinde çalıştığım bir konu. Yüksek lisans tezimi de bunun üzerine hazırlamıştım. İnsan sevgisi ise insan haklarının temelini oluşturan en önemli ilkedir. Çoğu zaman fark etmiyoruz ama 11. ve 12. yüzyıl Anadolu'su, Avrupa Orta Çağ karanlığını yaşarken aslında adeta bir aydınlanma dönemiydi. Yunus Emre, Mevlana gibi isimler, insan sevgisini merkezine alan düşünceleriyle bu topraklara yön verdiler. Bu geleneğin insan hakları fikrine büyük katkısı olduğunu unutmamak gerekir. Bu vesileyle bu etkinliğe katkı sunan herkese yürekten teşekkür ediyorum" şeklinde konuştu.

Programın sonunda Osmangazi Kent Konseyi Genel Sekreteri Sosyolog Mutlu Çınar, katılımcılara günün anısına teşekkür sertifikaları takdim etti.