Yıllardır düşünce kulüplerinin etkinliklerini, kah yakından takip eder, kah uzaktan gözlemlerim.
Think tank (Düşünce kuruluşu) benzeri, Ali Ademoğlu'nun başkanı olduğu Fan Kulüp’ün konuklu toplantılarına ise zaman zaman davet edilirim.
Bugüne kadar davetlerini reddetmedim.
Çünkü hiçbir toplantılarında vakit kaybetmedim, aksine bazen kentin hafızası olan konuklardan feyiz aldım, kimi zaman Türkiye’ye mal konukların anlattıklarıyla bilgi dağarcığımı zenginleştirdim.
***
Dün akşam da değerli kardeşim Fan Kulüp Yönetim Kurulu Üyesi ve OKİ Genel Müdürü Yardımcısı Murat Hoşgör’ün davetiyle Beykoz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Burak Küntay’ın konuk olduğu toplantıyı izledim.
Murat Hoşgör, Genel Müdür Yardımcısı olduğu OKİ’de de güzel işler yapıyor ki havaların ısındığı bugünlerde Osmangazi’nin bir sosyal tesisine uğramanızı öneririm.
***
Yeri gelmişken bir de bilgi paylaşayım.
Toplantı, her zamanki gibi Almira Otel’de yapıldı.
Bursa’nın köklü otellerinden biri olan Almira’nın mimarı, Burak Küntay’ın annesi İnci Küntay’mış.
***
Toplantıda başka kimler vardı?
Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın oradaydı.
Aynı zamanda Fan Kulüp’ün de üyesi olan Başkan Aydın, gecenin sonuna kadar Küntay’ı dinledi.
Gecede Mudanya Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu de yerini almıştı.
İsmail Hoca’nın siyasetten tamamen elini, ayağını çektiğini ve akademisyenliğe döndüğünü belirteyim.
AK Parti 24, 25 ve 26. Dönem Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin de toplantıdaydı.
Şahin de Fan Kulüp’ün kurucularından.
Yine aynı ekipten Selim Yedikardeş, toplantıyı izleyen isimlerden biriydi.
***
Gelelim Burak Küntay’ın konuşmasına.
Dahası sohbet kıvamında geçen sunumuna…
Bir dış politika ve ABD uzmanı olan Küntay, ağırlıklı olarak Trump ile ilgili konuştu.
Malum ticaret savaşlarıyla dünyayı adeta kasıp, kavuruyor ABD’nin bu ‘çılgın’ başkanı.
Ancak Küntay, “ABD ile Çin arasında ticaret savaşı yok aslında. Çünkü dünyanın en büyük ortaklığı ABD-Çin ortaklığıdır” sözleriyle, ticaret savaşının kağıt üzerinde olduğunu ima etti.
***
Peki Trump, neden agresif bir dış politika izliyor?
Küntay’ın özellikle Grönland özerk bölgesine ilişkin tespitleri Trump’ın izlediği dış politikanın kodlarını deşifre ediyordu:
“Çin’den (Asya’dan) Atlantik’e olan ticaret yolu Süveyş Kanalı’ndan geçer uzun yıllardır. Ancak Çin’den çıkan geminin Atlantik’e ulaşmasında kullanılan bu yol hem maliyetli hem de gittikçe güvensiz olduğu için Arktik çok daha elverişli. Çünkü küresel ısınmayla birlikte bölgede buzullar eridiği için bu yeni ticaret yolu hem daha az maliyetli hem daha kısa hem de daha elverişli. Artrik bölgesine ise 2 yoldan gidiliyor. Biri Rusya’nın Sibirya kıyılarından diğeri de Kanada ve Grönland arasından. Trump da dünya ticaret yollarına egemen olmak için Grönland’ı kendi topraklarına katmak istiyor. Bunu ilk başkanlık döneminde denedi ama başarılı olamadı. İkinci başkanlık döneminde yeni bir deneme yapacak. Trump, Kanada’ya yakın Grönland bölgesini istemesinin bir başka nedeni daha var. Sanayi için çok önemli olan yani cep telefonundan, televizyon ekranlarına, güneş panellerinden, elektrikli araç pillerine varıncaya kadar yeniteknolojilerin ihtiyaç duyduğu kaynak olan mineralin önemli kısmı Çin’de. Ancak Avrupa sanayisinin ihtiyaç duyduğu 34 mineralin 26’sı Grönland bölgesinde. İşte Trump da hem Çin ile ticaret rekabetindeki farkı kapatması için hem de yeni ticaret yollarına hakim olmak için Grönland bölgesini kendi topraklarına katmak istiyor. Çünkü eriyen buzullar madenlerin çıkarılma maliyetini düşürecek ve ABD’yi dünya ticaretinde yeniden rekabetçi hale getirecek.”
***
Küntay’ın Grönland ile ilgili sözlerinden ABD’nin Kanada politikasının şifresi çözülürken, aslında yüksek gümrük tarifesi politikasının da bir gözdağından ibaret olduğu anlaşılıyor.
Ancak kesin olan bir şey var ki Trump’ın attığı adımlar, uyguladığı politikalar ve söylediği sözler radikal gibi görünse de, sebepsiz değil.
Dahası, ülkesinin çıkarlarıyla örtüşen sert ama arka planda gerçekçi adımlar olarak da yorumlanabilir.
Ancak sorun şu ki, artık tek kutuplu olmayan dünyada Trump liderliğindeki ABD’nin gücü yetecek mi, yetmeyecek mi?
MUSTAFA ÖZDAL