Altüst olmuş hayatları ile yıkık dökük harabe sokaklarda yokluğun çaresizliğin ve kardeşsizliğin kelimeleriyle konuşanlar. Yaşlı çınar abideleri hayret makamında, şehrin enkazında soluklanmak için kucağında şehit yavrusu ile bir gölge arayanlar…Hayatın en acı sınavlarıyla sınanmış, çivisi çıkmış, bencilleşmiş dünyanın tüm toplumlarına darılmış mazlumlar…
En net ve hazin çileler içinde, hasbünallah, Allah bize yeter diye haykıran hüzünlü ve onurlu kadınlar. Onulmaz yaralar içinde kalmış her biri bizden yetişkin masum çocuklar. Bir başka hüzün taşır bu şehir, bir başka kararıp batıyor burada güneş mazlumların üstüne. Göğüs kafeslerinden yükselen nice münacatlar parçalıyor yedi kat semayı. Ah garibim, yetimim, öksüzüm…
Dünya kalkınmışlık derdine düşmüş, gelir dağılımı, demokrasi, özgürlük medeniyet masalları, küresel ısınma, iklim değişikliği gibi metrolojik ölçümlerin peşinde. Kafasını toprağa gömenler, masumların yaşam haklarını gasp eden beyefendiler, nasıl bir kirlenmenin, nasıl bir çürümenin, nasıl bir kokuşmanın içindeler...
Mazlumlar soğuk sokaklarda, izbe, harabe evlerde can çekişiyor. Yokluğun ve çaresizliğin kucağında gözlerini ufka dikmiş, dua makamında yardım bekliyorlar...Ekranlarda ise dengesiz beslenmeden bahsediliyor, müzik festivallerinden taviz yok, hani kardeşlerim diye haykıran, bir dilim ekmek, bir tebessüm bekleyen ayağı çıplaklar. Biz ise analiz yapmaya devam ediyoruz.
Dedim ya bir başka hüzün taşır bu şehir. Mazlum evlerin çocukları, gelinleri, acılı sokakların evlatları öfke öfke büyüyorlar, medeniyet denilen maskara mahlukun suratına tükürebilmek için. Korku dolu soğuk gözlerle molozlar arasında bekleşen mazlumlar, her biri, bir yanardağa dönüşüyor için için yanan…
Artık zulme uğrayan topraklardan bakma zamanı gelmedi mi ey millet, karnı toklar, sıcacık yuvalarında mutluluk demleyenler, bu acı dolu şehirlerden ne zaman bakacaksınız hayata...Siz istediğiniz kadar görmezden gelin, bir avuç insan tüm insanlığa insanlığı hatırlatacak elbet…
Ey ekabirler…Görüyorsunuz değil mi? nasılda bunca acının içinde dimdik ayakta duruyorlar, viran olmuş dünyalarında bile hayatlarının en güzel düşlerini kuruyor mazlumlar...İnançları tastamam. Sevgileri ne kadar zengin ve doğal. Nefretleri ise yerli yerinde. Anadolu gibi kucaklıyorlar tüm acıları. Onlar onurlu mazlumlar. Şu takım elbiseli yavuz hırsızlar, fiyakasını bozdukları düzenbazlar gibi değiller.
İnsana, tabiata, topraklarına sevdalılar. Özgürlük türkülerine yelken açmış kalpleri. Kanayan kalpleriyle şu beyazların sahte uygarlıklarını yüzlerine vuruyorlar. Yetimi, öksüzü, mazlumu unutan, kardeşlerinin imdadına yetişmeyen, onları yalnızlığa terk eden, horlayan, paranın, servetin, gücün peşine takılan köleleri Allaha ve resulüne şikâyet ediyorlar...
İçinde inanç, iman, insanlık olmayan yürekleri Allaha havale ediyoruz. İman lezzetini dünyaya tattıranları ise selamlıyoruz. Sıkılmış bir yumruk gibiyiz zalime karşı. Fakat bir o kadar kırgın, bir o kadar yorgun, öksüz kalmış bir çocuk gibiyiz...
Allah’ım bize mazlumları unutturma. Ağzımızın tadını kaçıran bunca zulme sessiz kalıp rıza gösterenlerden eyleme. Yoksulların, yetimlerin, mazlumların elini tutabilenlerden, onları görebilen, anlayabilen, kalbiyle bakabilenlerden eyle. Âmin. Selam ve dua ile.