AHMET TAŞTAN

“Yalan söylemeyi ve bu yalanlarla toplumun bir kısmını yönlendirmeye çalışmayı kendine bir mücadele metodu belirlemiş zihniyetler karşısında acaba ne yapılabilir?” sorusu zihnimi meşgul etmekte günlerdir.

Çok ucuz bir yöntem olarak eskiden beri kullanılan “çamur at, izi kalsın” kuralı hala geçerliliğini bu kadar canlı bir şekilde devam ettirmesi dürüst insanları endişelendiriyor olmalı. Fakat asıl mesele, kendileri dürüst olmadığı gibi karşındaki insanların dört dörtlük dürüst olmalarını talep etme konusunda samimi söylevlerde bulunuyormuş gibi yapmaları.

Neden bahsettiğimi kısaca ifade edeyim de öyle geçeyim.  Sosyal medyada paylaşılanların ne kadar doğru bilmiyorum ama birilerinin, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın, Ankara’da Amerikan  Hastanesi'nde tedavi  gördüğü hakkında bir tweetin beğenilerin sayısı çok yüksek olarak keşfedilmiş.

Hemen altındaki haberde, Ankara'da bir Amerikan Hastanesi'nin olmadığı ve başkanım Ankara Şehir Hastanesinde tedavi gördüğü bilgisi yayılmış. Tabii doğrusu bu fakat beğenilen sayısı oldukça azmış.

Başka bir yalan haber de mikrofonların başına geçip “ben bir emekliyim, ben bir anneyim” deyip de torunu süt alamadığını beyan eden bayanın foyalarını…

Nasıl oluyor da bu kadar çabuk yalan söyleyebiliyorlar yani böyle desteksiz atabiliyorlar... Allah’tan utanmıyorlarsa, kuldan da mı çekinmiyorlar?  Bütün bunları “bir algı operasyonu” olarak yapanlar, böyle devam ettiği müddetçe bazı insanları kandırdıklarını ve bir gün başaracaklarına inanıyorlar safçasına. Vay bizim halimize... Yani birileri uydurduğu yalana kendisi de yakın çevresi de canı gönülden inanırken bunun yanlış olduğunu bilenlerin ses çıkarmaması ne büyük haksızlık.

Şimdi bunları söyledikten sonra “ne hallere kaldık” diye yakınmayalım. Çünkü bu mesele tahmin edileceği üzere insanın var olduğu günden beri mevcuttur. Belki biraz oranı, yoğunluğu arttığı için fark etmişizdir. İnsan, bir kişiyle, bir düşünce ile, bir ideoloji ile, kavga etmeye başladığında ahlaklı olması ve belli kurallara göre davranması beklenir. Kuralsız/kaidesiz bir toplumda birlik beraberlik olmayacağı gibi her daim kan gövdeyi götürür ya da hazır beklemektedir.

Biz Müslümanlar yalan beyan vermekten şiddetle men edilmişken, maalesef bu modernleşmenin getirmiş olduğu ve insan nefsinin isteklerinin ağır bastığı çağda ilkelerimizi yıpratıyoruz.  Allah'ı doğrulayan bir Müslümanın yalan söylemesi yasaklanmışken nasıl yalan söyleyebilir, nasıl inanırız yalanlara.

Sevdiklerimizin yanlışlarına karşı göz yumup, sevemediklerimizin hatalarını da ayyuka çıkardığımız zaman  nasıl adil biri olarak anılabiliriz ki? “Çatlayacak yalanın çelik kabuğu” dizelerinde  ifadesini bulan kardan aydınlık günler ne zaman gelecek? 

Aldanmaktan ve aldatmaktan hoşlanan bir toplum olmak bizi hangi ahlaki seviyesizliğe düşürecek. İçimizde gizlenmiş nefsin talepleri bizi inancımızdan daha ne kadar ötelere savuracak.

Öyle sanıyorum ki engellenemez bir akıbete doğru gidiyoruz görüntüsü var. Vahyin Gölgesine olan ihtiyaç, her geçen gün  kendini biraz daha hissettirmekte umarım ki geç kalınmış olmaz o gün geldiğinde.


ÇAMUR, AT, İZ...

“Yalan söylemeyi ve bu yalanlarla toplumun bir kısmını yönlendirmeye çalışmayı kendine bir mücadele metodu belirlemiş zihniyetler karşısında acaba ne yapılabilir?” sorusu zihnimi meşgul etmekte günlerdir.

19.03.2021 18:57:00