MAHMUT MACİT

     Zorlu şartlarda okuyup eğitim almış uzmanlar tarafından çizilen, yapılan, hassasiyetten yoksun, birbirinin aynı olan, evlerimizin birer yaşam alanı değil aksine standart yaşlanma alanları olduğunu fark edeceksiniz.

      Bi Osmanlı mimarisindeki hassasiyeti düşünün  bir de batı tarzı modern yaklaşımlarla oluşturulan, varımızı yoğumuzu ortaya koyup içine girmek için uğraştığımız bugün ki ucube beton hapishaneleri düşünün...
      Hayır hayır ben mimar değilim, benim alanım olmayan bir konuda ne söyleyebilirim, bozulup betonlaşan bir dünyada, kalplerimizin de betonlaştığının tespitini yapmak istedim. Zira bir ölçü bir düzen kayması, bir denge bozukluğu yaşıyorduk ve bu bozulma sadece betonlaşan yapılarda değil hayatın her alanını kuşatan bir denge bozulmasıydı.


     "İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara ­tattırıyor."
      Helal lokmanın peşinde koşacak, Allah'ın, kendisinin hizmetine sunduğu her şeyden helal dairesi ölçüsünde beslenecekti ama doymayan nefisten Allah'a sığınmayı unutarak helal haram demeden boğaz derdine düştü ve vücudunun dengesini bozdu insan.


      Ruhunu inandığı yüce Allah'ın vahyi ışığında inanç ve ibadetleriyle besleyerek manevî hazza ulaşacak dünya ve içindekilerin hayranlığına değil, Allah'ın rızasına hoşnutluğuna yönelecekti, öyle bir maddeye daldı ki ruhunu bozdu insan.


      Paranın, makamın verdiği güç, kibir ya da bunları kaybetmenin verdiği korku ve evhamın zifiri karanlığında kalıp çalışma ortamlarının huzurunu, birliğini ,dirliğini bozup yapıcı olduğunu zannediyordu insan…
     "Ve ma halaktul inse vel cinne illa liyağbudun" (ben insanları ve cinleri bana kulluğun dışında hiçbir şey için yaratmadım) mesajını rafa kaldırıp, tövbe sümme haşa sanki peygamberimizin kalbi pismiş de, sabahlara kadar İbadet taat ile meşgul oluyormuş dercesine "yahu benim kalbim temiz” masalıyla peygamberini, ahiretini unutarak tüm hesaplarını dünya ve içindekilere senkronizeleyip, varoluş gayesini terk ederek fıtratını bozmuştu insan.

     Çarşıda, pazarda, evinde işinde, ticaretinde, ilişkilerinde, doğru, güvenilir, adil, vicdan sahibi hasletlerle donatılmış, Müslüman kimliğini ortaya koyarak yaşayıp güven kokacak iken, pahalı parfümleri sıkıp, yalan dolan, hile hurda, riya, fesat haset gibi şeytani hastalıklara duçar kalıp ahlaki dengeyi bozmuştu insan.
     İnsanın insanla, insanın evrenle, insanın Allah ile iletişim dengesi bozulmuştu. Denge ve düzen bozukluğu çepe çevre kuşatmıştı her yanımızı velhasıl...
     Hep denge, düzen bozulmasından bahsedecek değiliz elbette. Bizim şiarımızda her ne ile uğraşıyorsak onu ümit çizgisine taşımak esas olmalıdır. Kendimize gelelim, biz Müslümanız yani Allah'a ve resulüne teslim olduğumuzu beyan etmişiz. Evde işte, çarşıda pazarda, azlıkta çoklukta, varlıkta yoklukta, ticarette, her zaman ve her yerde bu kimliği taşıdığımızı unutmadan, Müslümanların acılarını hisseden, sorumluluk sahibi, nezaketi ve erdemiyle kendisine hayranlık uyandıran ,haksızlık karşısında yumruğunu sıkan ,İslami duyarlılığa sahip birer insan olmak zorundayız.


     Eğitimin ilk merkezinin aile olduğu gerçeğini unutmadan, evlerimizi derhal yeniden İslam'ın, Müslümanlığın öğrenildiği, uygulandığı, mekanlar haline getirmemiz şarttır. Peygamberimizin (SAV) 'Hiçbir baba, çocuğuna güzel ahlaktan daha kıymetli bir miras bırakmamıştır. 'sözünü kulaklarımıza küpe edip dünya hengamesinden sıyrılarak manevi terbiyeyi kazandırmak, bozulan dengenin temellerini yeniden inşa etmek gerekir. Bunun için her şeyden evvel değerlerimizi yeni nesle aktaracak, ruhlarına nakşedecek mevizatul haseneyi kuşanmış bir fedakarlığa ihtiyacımız var.


     Hayatımızın her alanında yaşadığımız denge bozulmasına karşı peygamberimizin şu tavsiyesiyle harekete geçmeliyiz "Men rae minküm münkeran, fel yüğayyirhü biyedihi…” “İçinizden kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu ise imanın en zayıf halinin gereğidir.”


     Bunlar daha genç, biz yaşamadık onlar yaşasın, aman gençliğimizi dinden soğutmayalım derken gençliğimizi din ve değerlerimizden bihaber kalmalarına göz yummayalım. “Dünyaya bir daha mı geleceğim, benim bedenim, benim hayatım” zehrine karşı benim diyebileceğimiz hiçbir şeyin olmadığını aksine her şeyin Allah'tan bir emanet olup emanete ihanet etmeden Fıtratı ve dengeyi bozmadan dünyadaki hayatımızı onurlu bir şekilde tamamlamanın derdini, yani kulluk bilincini kazanıp, kazandıralım inşallah.
    Allah denge ve düzeni bozanlardan, cümlemizi muhafaza eylesin.


DENGE BOZULMASI

Evlerimize bir bakalım beton yığını evlerimize… Japonların fark edip incelediği Keles Gelemiç’teki kerpiç evlerin tılsımını dahi yakalayamayan, modern, ruhsuz, çağdaş hapishanelerimize...

17.09.2021 10:25:00