AHMET TAŞTAN

Sanal alemin, gerçek dünyaya denk geldiği günler yaşamaktayız. Televizyon kanallarında onlarca dizi dizilmiş arka arkaya. Her dizi belli reyting seviyesi yakalamak isterken hitap ettiği kitle de değişik olabiliyor. 


Kanal sahiplerinin zihniyeti ya da diziyi yapan yönetmenin zihniyeti ve toplumu yönlendirmek istedikleri istikamet, filmin karelerinden gözlerimizin retinasına fırlıyor.  Önünde diz çöktüren dizilerin içeriğini gözlemlemek ve değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda TV kanalları üzerinden kendimce dizileri değerlendirmek istiyorum kısaca. Şöyle bir giriş yaparak meselenin vahametini işaret edebilirim öncelikle


 Hissettiğim kadarıyla birileri topyekûn tavır almış gibi, hükümetin sarayın medyası imiş gibi, yandaş medya uydurmasını da yapıştırmışlar.  “Şu program, şu dizi iyi, lakin şunlar şunlar pek beğenilecek gibi değil” gibi bir zihniyet  gayreti  de yok. Topyekün ya benimsin ya toprağın....


Tabii ki de hayattaki hiçbir şey dildeki gibi değil. Birçok gelgitler var, girintiler çıkıntılar var. Homojen bir toplum olduk çıktık. Başlık olarak yazdığım bu ibareyi bir gencin dillinde ağız burun bükerek telaffuz ederek söyleyince “bu yaşta bir delikanlı kendi başına bunu tespit edemez, mutlaka birilerinden, bir öğretmenden, bir abiden,  babasından ya da takip ettiği bir internet sitesinden duymuştur” düşüncesine kapıldım birden bir anda.


Aslında birçoğumuz, bu genç gibiyiz. Biri, nasıl bir ilimî seviye vakıftır da böyle yorumlar yapabiliyor, bilmiyoruz. Hangi  yöntemle araştırıp elde ettiğini bilmediğimiz bilgilerle zihninizi yönlendirmeye kalkıyor. “Abi kimsin sen, senin kariyerin ne, iş yaparsın?” diye sormadan edemiyoruz. Adam, bir parçasını kötü bellediği bir  şeyin topyekün sallayıp atıyor. Bütünü gör ondan sonra şöyle ne söyleyeceksen değil mi? Bunlar bir de on yargıya karşıdır. Kendisinin yaptığı nedir acaba? 
Toplumun her kesiminden her tabakasında olağan şeyler bunlar. Sağcısı, solcusu, milliyetçisi dindarı diye ayrım yapmaya gerek yok. İktidar-muhalefet demeye de... 
Fakat hakkını vermek lazım gelen şudur.  Bu kesimlerden bazılarında bu tutum daha yaygın, daha yoğun... 


“Diriliş Ertuğrul’da o kadar tarihi bilgi yokmuş... O zaman tarihî gerçekleri yansıtmıyor, seyretmeye ne gerek var... Biz de diyoruz ki “Vallahi Süperman, Himen, Örümcek Adam ve  digerleri falan filan hepsi tamamen bilimsel gerçeklere dayanıyor. O sebepten mi seyrediyoruz.. Bir zamanların hele hele Rambo filmleri. 
TRT dizilerini, bir edebiyatçı olarak, senaryosundan, konusuna ve temasına kadar her açıdan incelemeye çalışan ve uzun süre takip eden biri olarak tespitlerimiz söyleyebilirim. “Özü sözü insan” prensibi ile harika bir kapı araladı. İzmir depremi sonrası eğlenceli ve komik sayılacak dizileri yayınlamadı.  Benden 10 puanı kaptı. Sosyal içerikli diziler var; Benim Adım Melek gibi... Anadolu’daki kalabalık aileler ve de köklü gelenekleri anlatıyor. 


Yok edilmiş gelenekleri ve ahlâkî erdemleri topluma geri çağırıyor. 
Gönül Dağı sımsıcak bir dizi... Kasaba da okuyamayan ama yeni buluşlar yapmaya çalışan gençler var. Daha önce ekranında buz hokeyini konu alan, boksu konu alan kısaca sporu ve sporcuyu öne çıkarmıştı TRT dizileri. 


Şimdi de Büyük Selçuklu ile Payitaht Abdülhamit ile tarihimize kapı aralıyor.
TRT dizileri Batıya kendini kaptırmış Türk toplumunu özüne davet ediyor bana göre. 


En mühim oyuncuların üzerindeki kıyafetleri, tarihe ve güncele uygun ve çok dekolte değil. İşte bu ailece izlenmeye müsait hale getirmiş oluyor.  Yalnız şikayetçiyim TRT den... Beni dizikolik edecek... Batı filmlerini o kadar dikkatimi çekmiyor artık... Biz biz olmaya başladık galiba...


DİZİ ÖNÜNDE DİZ ÇÖKMEK

Sanal alemin, gerçek dünyaya denk geldiği günler yaşamaktayız. Televizyon kanallarında onlarca dizi dizilmiş arka arkaya. Her dizi belli reyting seviyesi yakalamak isterken hitap ettiği kitle de değişik olabiliyor. 

Tarih: 30.11.2020 20:58