Önce ekonomi diyelim.
Mehmet Şimşek, göreve geldiği günden bu yana adına ‘sıkılaşma’ dediği bir para politikası uyguluyor.
İlk aylarda olumlu karşılanan ve başta borsa olmak üzere piyasalarda bahar havası yaratan politikanın zorluklarını birkaç ay sonra yaşamaya başladık ve sadece paranın değil vatandaşın da limon gibi sıkıldığını gördük.
Tüm işaretler ve açıklamalar bu politikanın en az 6 ay daha süreceğini gösteriyor.
Kuşkusuz bu politikanın olumlu taraflarını gördük ve göreceğiz.
Mesela öz sermayesiyle değil, kredilerle işletmelerini döndüren, aldığı ucuz kredileri yatırıma ve üretime harcamayıp, yat, kat, villa alan firmalar, tel tel döküldü, dökülecek.
Veya gelirinden fazla harcayan, asgari ücret alıp cebindeki kredi kartı marifetiyle son model telefonla gezen, gelirinden katbekat fazla harcayan, kredi kartları patlak, kredi limitleri tükenmiş yurdum insanına da tasarrufu öğretti bu politika.
Ancak…
Ekonomi bilimini rehber alan tüm uzmanlar, sıkı para politikasının, sıkı maliye politikasıyla eklemlenmediği ve yapısal reformların hayata geçmediği sürece, ne ekonominin düzlüğe çıkacağını, ne de enflasyonla mücadele edilebileceğini söylüyor.
Dolayısıyla ekonomide büyük beklentilere girmeyin ki hayal kırıklıkları yaşamayın.
***
Sıcak ve soğuk savaşlarla geçen bir yılı daha geride bıraktık.
İnsanlığın bir kez daha sınıfta kaldığı, dahası insanlığımızdan utandığımız, katil sürülerinin kan gölüne çevirdiği Gazze’de 10 binlerce masum katledildi.
Daha da kötüsü, Mehmet Akif’in bir asır önce gördüğü tek dişi kalmış canavarın seyirci kaldığı katliam haberlerini kanıksadık.
3 yıldır süren Rusya-Ukrayna savaşının biteceğine dönük umutlar ise yılın son günü Rusya’dan gelen haberle tükendi.
2025’te barışın gelmesini dileyelim ama birçoğu, emperyalist ülkelerin vekalet savaşları olan çatışmaların, dünya döndükçe süreceğini unutmayalım.
***
Bakın iç siyaset için o kadar kötü bir yıl olduğunu düşünmüyorum.
Bir kere 20 yıldır süren kamplaşma siyaseti göreli bir ‘normalleşme’ye evrildi.
Artık liderlerin sıkılı yumruklarını değil, tokalaşma görüntülerini izler olduk.
Bahçeli’nin Özgür Özel’e yönelik, “Size fazla yükleniyorum ama siyaset yapıyoruz” gibi sözleri rüyamızda görsek inanmazdık.
Yine yılın son günlerinde filizlenen ‘terörsüz Türkiye’ umudu içimizi ferahlattı.
Bunlar çok güzel hareketler olsa da, demokrasi, insan hakları, eşit yurttaşlık, hukukun üstünlüğü, dezavantajlı gruplara pozitif ayrımcılık, kadın hakları ve basın özgürlüğü gibi, ülkemizi gelişmiş ülkeler ligine taşıyacak değerler, 2024’te de vatandaşın gündeminde değildi.
***
Gelelim güzel Bursa’mıza…
31 Mart seçimleriyle birlikte Bursa siyasetinin ekseni kaydı.
Genelde iktidar olan partinin, yerelde muhalefete düştüğü ibretlik bir seçime tanık olduk.
İktidar partisi seçim yenilgisinin nedenleri iyi okumalı, muhalefet ise ekonomik konjonktürün ve lider değişiminin etkisiyle kazanılan zaferin, kalıcı olamayabileceğini görmeli.
Peki Bursa ne kazandı, ne kaybetti?
Kuşkusuz 9 ay çok uzun bir süre değil.
Ancak, tıpkı Nilüfer’de 20 yıl yaptığı gibi, koca Bursa’yı da algılarla yönetmeye çalışan bir büyükşehir belediye başkanıyla idare ediliyor bu kent.
9 ayda dişe dokunur tek bir hizmet üretmediği gibi, baldız, yeğen, eş, dost atamaları ve huzurevine yaptığı yüzde 230’luk zam ile Bursa’yı Türkiye’ye reklam etti.
Yarından tezi yok hayata geçmesi gereken Çevre Düzeni Planı’nda top çevirmesi ise önümüzdeki 4 yılı nasıl geçireceğine dair güçlü bir işaret.
Deprem tehdidi altındaki kentte, kentsel dönüşüm gibi hayati bir konuda tek bir adım atmaması ise can güvenliği sorunu olarak karşımıza çıkabilir.
Ulaşım, toplu taşıma gibi sorunların da artarak devam ettiğini gördük.
***
Pembe tablolar çizip, umut saçan bir yazı ben de isterdim.
Ancak koşullar böyle.
Yine de karamsar olmayalım.
Tüm olumsuzluklarla inat yeni yılda talihiniz bol, şansınız açık olsun.