ESMANUR SEÇKİN

Berrak akan bir nehrin kıyısında, usulca oynaşan suya dikmişti gözlerini. Ayna misali baktığı sudaki yansımasının ne kadar soluk düştüğüne inandıramıyordu kendini. Bu curcunalı zihninin, kanatsız uçan ruhunun görüntüsü ne kadar sakin ve heyecansızdı. 


"Hayalimizde yer edemeyecek kadar sayısız varlığa rağmen insan olmanın verdiği kıvanç ve coşkuyla dolduruyordu içini. Süregelen hayatın sıradanlaşan nefeslerine karşılık yeniden doğan  güneşin peşinde, her gün yeni fikirlere uyanmak... İnsana yaşadığını hissettiren şey bu.


Düşünmek, zihni yorarmış. Bu yorgunluğun meyveleri çürük oluyorsa sorunu ağacın köklerinde aramak sonuca ulaştırır çoğu zaman. Kırmızı bir koltuğa uzanarak çocukluğa inmek değil aslolan, inmek için kullanacağımız tüm basamakları ve karanlık geçmişi aydınlatacak tüm fenerleri geleceğin ufkuna adım atmak için kullanmalı insan. Mazinin hikayelerinden çıkarılan dersleri,  atinin hayallerine ulaşmak için bir basamak haline getirince kuyunun dibinden çıkar." diyordu o daldan diğerine konan küçük kuşa, bir çiçekten vazgeçip diğerini süsleyen göz kamaştırıcı narin kelebeğe, yaşam sevincini sonuna kadar hissettirerek açan çiçeğe...


Suya taş atarak yansımasını dağıttı. Çam ağaçlarının arasında,  özgürlüğün şarkısıyla sekerek ilerlerken doğaya usulca fısıldıyordu. "İçimizde hapsettiğimiz korku, yaşayamama korkusu olmalı; kuruntuların, bir fare gibi zihni kemirmesine fırsat vermemeli. “Yarına” daha iyi uyanamamak tedirginliğe sebep ise; iyi biri olmak için gayret göstermemize yetmeli “bugün.” Küçük tavşanlar yiyecek birkaç şey derdindeyken, sincaplar dolu ağızlarıyla ağaçların gizemli kavuklarına yerleşiyorlardı, böylesine düşüncelere teslim ettiğinde zihnini. 


Ufak bir dağı andıran tepenin ucuna yürürken tenine yansıyordu gurub vaktindeki güneşin kızıllığı. Şimdi nerede olduğu bilinmeyen bir kuşun, belki de buradan geçtiğini hatırlatmak gayesiye bıraktığı tüyünü yerden alıp görkemli bir tabloya inceler gibi bakarken parmağına konan uğur böceğiyle dikkati dağıldı. Şans getirmesi için dilekte bulunduktan sonra yerdeki zarif papatyanın üzerine yavaşça bıraktı.

 

Kuş cıvıltıları ve yaprak hışırtılarının eşliğinde, koca bir ağacın artık olmayan gölgesine sığınıp  bir zaman sonra gözden kaybolacak olan güneşi seyrediyordu.  Her biri özenle yaratılmış çiçeklerin güzel kokularını ciğerlerine doldururken hayatın gizini çözmeye çalışıyor, damla damla biriken zamanın tek zerresini dahi boşa geçirmeden heyecanla yaşamak istiyordu. 


Gerçeğin ve iyiliğin detayları aklına ilmek ilmek işlenirken, ruhu, belki de tüm yükünden kurtuluyordu.  Milim milim batmakta olan güneşi izlerken, derin düşünceler arasında kaybolmasını ve doğanın gözleri kamaştıran güzelliğine karşı dalıp gitmesini sağlıyordu.


HAYATIN GİZEMİ

Berrak akan bir nehrin kıyısında, usulca oynaşan suya dikmişti gözlerini. Ayna misali baktığı sudaki yansımasının ne kadar soluk düştüğüne inandıramıyordu kendini. Bu curcunalı zihninin, kanatsız uçan ruhunun görüntüsü ne kadar sakin ve heyecansızdı. 

4.02.2021 13:31:00