MAHMUT MACİT

İNSANDI UNUTMUŞTU…
İnsan; ins  kökünden gelip, bir anlamı da "Unutabilen varlık"  demektir.
"Fe zekkir in nefeatiz zikra" (O halde öğüt ver, eğer öğüt fayda verirse) vahyin muhatabı İnsandık hepimiz. Unutuyorduk.. İslam ribayı haram, ticareti helal kılmış ve kişinin kendi elinin emeğinden daha helal  lokma yemediğini vurgulayıp, helal kazanç için çalışmayı ibadet kabul etmiştir.
Ticaret;
  "Rızkın, onda dokuzu ticarettedir" diye öğrenmişti peygamberinden, Ürettiği ürünü satmak istiyordu, malını yere göğe sığdıramıyor, satmak istediği ürünü allayıp pullayıp, yalanına bin yalan koyup, birde komşusunun malına kara çalarak, kendi malını türlü yeminlerle, adeta kanatlandırıp, uçuruyordu. Alıcı da nakit üzerinden konuşarak ,üç aylık çek ile anlaşıyor ama sekiz aylık çeki uzatarak ticaretin nalına mıhına vuruyordu.
İslam'da satmak istediğiniz bir malı övmek haramdır. Ürünün özelliklerini anlatmak esastır. İslam'da satın aldığınız bir menkul veya gayrimenkul malın, iade edilme hakkı yüzyıllar öncesinden tüketici hakları olarak, alış veriş bahsinde karara bağlanmıştır.Ticaret Ahlakına dair her şey İslam hukukunda zabtu rabt altındadır. "satın alınan mal geri iade edilmez" yazıyordu iş yerinin penceresinde. İnsandı unutmuştu..
Pazarcının sattığı ürün neyse, şemsiyesinin rengi de o renkti , her ne hikmetse. Tezgâhların, ön tarafı ışıl ışıl lambalarla bir kuyumcu vitrini gibi özenle sıralanmıştı, altın tepside sürülen ürünler şimşek hızıyla tartılarak poşetin ağzı sıkı sıkıya bağlanırdı. Ölçü ve tartıda büyük bir hassasiyet gösteriliyordu. Müthiş bir hizmet kalitesi vardı..."Bizi aldatan bizden değildir" diyen peygamberin ümmetiydi. İnsandı unutmuştu..
Makam;
Arapça da , ga-ve-me kökünden türemiştir. Konak, istasyon gibi anlamlara gelir. Makamlar kalıcı fakat makama gelenler mutlaka gidicidir, anlamı taşıyordu. Nice makam sahipleri tanıdık makamının siyâkı ve sibâkında. Makam çukuruna düşmüştü nice Yusuflar, makamların en yücesi olan, Makam- ı Mahmud'u unutarak. 
Markalar; Allah insana akıl irade ve sorumluluk vererek insanı diğer canlılardan ayırmıştı. Verilen bu nimetle kendisindeki cevheri keşfedip, topluma, insanlığa, faydalı olacak ve onunla, övünüp iftihar edecekti. İnsan içindeki cevheri ortaya çıkarmak için çalışıp gayret gösterecekti. İnsandı unutmuştu. Cevher keşfedilemeyince ayakkabısının , elbisesinin, kullandığı  cep telefonun , oturduğu villanın ya da arabanın markasıyla övünmeye , paranın gücüyle konuşmaya başlamıştı zavallı… Meyvesizdi artık, bir kavak gibi kibirle yükseliyordu gökyüzüne, kökleriyle etrafını parçalandığını bilmeden.. Dünya ve içindekilerin "metaul hayatüd dünya" (fâni dünya hayatının bir  nimeti) olup ,kendisine verilen bu nimetlerle imtihana tâbi tutulduğunu ,doymayan nefsinin peşine takılarak unutmuştu. Allah'ın, kullarının hangi marka araca  bindiğine değil, aracıyla yolda kalmış kaç insanı götürdüğüne,  servetiyle hangi yetimin kalbine dokunduğuna, hangi hayra vesile olduğuna bakacağına aldırmadan kibre dalmıştı.
"ŝümme letüs'elünne yevmeiẕin `ani-nne`îm." (Sonra o gün, verilen nimetlerden kesinlikle sorguya çekileceksiniz) uyarısına sırtını dönüp tekâsür yarışına kalkışmıştı. İnsandı unutmuştu..
 "Sıbgatallah ve men ahsenu minallahi sıbgaten, ve nahnu lehu abidun."
(Allah’ın boyasıyla boyandık.  O’nun boyasından daha güzel boya mı vardır? Biz yalnız O’na kulluk ederiz).
Allah'a, layık olduğu şekliyle kulluk edecekti. Tüm makamların ve markaların Allah katında hiç bir önemi yoktu, geçerli olan tek marka TAKVA markasıydı. İslam'ın ahlak elbisesi elbiselerin en güzeliydi, Allah'ın boyası en güzel boyaydı. Anadan hatbesiz babadan takkesiz, gösteriş ,riya, menfaat ilişkileri, dalkavukluk, hile, cümbüşüne dalmıştı. İnsandı unutmuştu..
Kardeşlik;
"İnnemel mu'minune ihvetun" (İnananlar ancak kardeştir.) Allah ,inandım diyen herkesi kardeş ilan ediyordu, samimi, menfaatsiz, maskesiz, Allah için severek, Allah için buğzedecekti, haline şükredip, bir binanın yapı taşları gibi olup, dünyanın her yerinde ki  mahzun ve mazlumların derdini dert edinecekti… Gününü gün etti. Fitne, fesat, haset ateşine yenik düştü, Kâbil'leşti insan, kan bulaştırdı ellerine. Kardeş kardeşe küstü, Anne evladına ,evlat anneye hasret kaldı aynı evde. Babanın iğrabta mahalli kalmamıştı. Mal mülk kavgasına koyuldu efrad. Kendi için istediğini kardeşi için istemez olmuştu. İnsandı unutmuştu..
Sözümüz insanaydı, unutabilen varlık olan insana, insan olarak yaşayıp, insan olarak ölmek isteyene. Gittikçe çirkinleşen, kabalaşan, hissizleşen dünya, iliklerimize kadar sömürmüştü hepimizi, insandık unutmuştuk. İnsan işte,nisyan ile mabut.. 
"Ve zekkir, fe innez zikra, tenfeul mu'minin."(Öğüt ver; kuşkusuz ki öğüt Mü'minlere fayda verir.) Güneşin doğuşunu unutup , batışının romantizmine dalarak bir düşüş yaşıyordu insan. Bir kirlenme, bir çürüme, bir buharlaşma, bir gevşemişlik ,bir ahlaksızlık bir şahsiyetsizlik Girdabındaydı... Modern dünyanın parıltılı rüzgarı, tüm değerlerimizi toz duman etmişti. İnsandık unutmuştuk Vesselam…
Kapılar ardına kadar açık... İnsanın yaptıklarından dolayı pişmanlık duyarak, Allah'tan af dilemesinin adıdır tövbe.
"İnnallâhe tevvâbur rahîm" (Şüphesiz Allah tövbeleri en çok kabul edendir)
"Allahümme inneke afüvvün kerimün tuhibbul afve fafü anna"
Allahım! Sen çok affedicisin, Kerîm’sin, affetmeyi seversin. Bizi de affeyle!” (Amin)
En doğru olduğunu zannedenlerin bile ,orak kadar eğri olduğu bir dünyada yaşadığımızı farkedip, unutmamak, sırat-ı müstakimden ayrılmamak ümidiyle inşallah..


İNSANDI UNUTMUŞTU VESSELAM

İnsan; ins kökünden gelip, bir anlamı da "unutabilen varlık" demektir.

11.06.2021 12:31:00