AHMET TAŞTAN

Bugünlerde olur olmaz çok fazla eleştiriler/ tenkitler duyuyorum.   Fıtrat olarak methüsena etmeye, güzel görmeye daha yatkın bir yapım var. Eleştiriler bir haksızlığın, bir karalamanın, bir gömmenin, bir itibarsızlaştırmanın paryaları gibi…

Tabii şu gerçek ki ben buraya yazmakla sorunu çözmüş olmayacağım. “Ağızlar torba değil ki büzesin!” Lakin Peygamber sevdalıları şunu  onun sözlerinden biri olarak bilir ve tedbirini alır: “Kişinin her duyduğunu söylemesi günah olarak yeter.” 
Bu söz gerek dedikoduyu önlemek maksatlı olduğu gibi gerekse sosyal medyadaki bir paylaşımın kaynağını bilmeden yayılmasına vesile olmak babından da değerlendirilebilir.

Yönetimdekilerin yaptıkları onca güzel işin arasında bilerek ya da bilmeyerek, farklı zihinlere ve bakış açılarına göre kusur sayılabilecek işler de yapılabilir. Ama şu bir gerçek ki yapılan her türlü için hesabı verilecekmiş gibi yapılır. Ben öyle düşünüyorum.  Siz yetkili olsanız nasıl yapardınız?

Kişi kendisi gibi bilirmiş alemi” derler ya... Oradan baktığımızda kuralları, kanunları, yönetmelikleri yetkisi dahilinde en çok uyacak gelecek kişiler yöneticilerimiz değil midir? Dolayısıyla böyle yapıyorlardır. 

İnanmak istemeyen itibarsız münekkitler/eleştirmenler, “minareyi çalan kılıfı hazırlar” diyecek ve bir hamle yapacaklardır.  Hani kılıç iki tarafı keskin bir alettir ya bu söz de itibarsız eleştirmen için öyledir. 
Onca suçlamanın, onca kusur görmenin ardından bir özür bile dilemeden “ben yanlış anlamışım” deyip çıkmak var ya…” Hem yalandan kim ölmüş” der çıkar işin içinden. En kolayı bu.

Allah (cc):  “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur. (İsra Suresi 36) buyuruyor.  Herkes bildiği işi yapsa ve yoluna gitse daha kolay toplumsal barış olur. Memlekette muhalefet yapmak demek karalamak, kötülemek, itibardan düşürmek mânâsına gelmekte artık.  En acı tarafı da bunun bir hak olarak görülmesi... 

Bu işte, yani eleştirmek için, özel vazifeli kişiler var sanırım. Bunu bir “iş olarak” gördüğünden nerede bir açık var, nerede bir kusur var, nerede bir yanlış anlaşılma ihtimali olan durum var, vs... Onların hepsini gözden geçirir ve meselenin ardını aramayan kafasını kiralamış tarafgir insanlara servis yapıyorlar. 

Sözünün arkasında duran ve sözünün hesabını vermek inancına sahip olan insanlar, biraz daha farklı davranacaklardır.  “Ağzında bakla ıslanmayan” tiplerden uzak durmak gerekir.  Dedikoducu,  aşağılık insanlar gibi burnunun ötesini göremeyenler, yetkililerin ağzından çıkmış ve samimi niyetle söylenmiş sözleri, dilinin tersiyle itip “bakmayın siz öyle dediklerine aslında böyle oldu” kalıbıyla yalan yanlış doldurulmuş bir sürü sözü savururlar.

Malumunuz “çamur at, izi kalsın” prensibi bunların ilk amentüsü yani  birinci inanç kuraldır. Güya internet çağında yaşıyoruz, her şeyi Molla Google'a sorup işin gerçeğini öğrenebileceğimizi sanıyoruz.  Lakin kafa karışıklığı ve kimin ne dediği belli olmayan bir ortamda kim kime, dum duma... Karanlıkta birbirine yumruk sallayanlar bir tiyatronun figüranlarını canlandıran insanlar gibi. 

Aslında itibarsız eleştirmenlerden /münekkitlerden bir tek kuralı uygulamalarını isteyip sözümü kapatayım. Gerek cumhurbaşkanının, gerek bakanların, gerek belediye başkanlarının  her kim olursa olsun, yani hedef kişinin, kusurlarının yarısı kadar meziyetini de söyleyebimeli.  Öncelikle iki güzel hasretini, iki güzel icraatını söyle ve ardından dört tane kusurlu sırala…  Eğer bunu yapamıyorsan anla ki zihnindeki hakikat saati durmuş değil resmen ifsad olmuştur. Zira durmuş saatler bile günde iki defa doğruyu gösterir.


İTİBARSIZ MÜNEKKİT

Bugünlerde olur olmaz çok fazla eleştiriler/ tenkitler duyuyorum.   Fıtrat olarak methüsena etmeye, güzel görmeye daha yatkın bir yapım var. Eleştiriler bir haksızlığın, bir karalamanın, bir gömmenin, bir itibarsızlaştırmanın paryaları gibi…

2.03.2021 22:34:00