AHMET TAŞTAN

Eğer bir fikriniz ya da bir davanız var da onu başkasına kabul ettirmek istiyorsanız... Burada biraz duralım... Burayı geçmeyelim hemen... Hakikaten bir istek varsa...Bunun için  bir takım aşamaları geçmek zorundasınızdır. İstediğiniz fikrin mahiyeti, onun kabulündeki kolaylık zorluk miktarını belirleyecektir.
Değinmek istediğim şey, insanların en zor yapageldiği şeylerden bir tanesi: İman etmek.
Cenab-ı Allah, Kur'an-ı Kerim'de insanların iman etmeleri noktasında çok ciddi ikna edici fikri çabalar ortaya koyar. Yarattığı insanların zaaflarını bilen yüce Allah, onların taleplerini dinler ve -tabiri caizse- elinden gelen her şeyi yapar iman etmelerine yardımcı olmak için.
Biz elinde kitap olan bir ümmetiz. Kur'an-ı Kerim'in dağlar gibi sabit ve güçlü kelimelerine, mantığımızı yaklaştırarak yapacağımız yorumlar bizi güzel düşüncelere sevk edecektir.
Rahman, en güzel şekilde yarattığı eşref-i mahlukat olan insanın cehennem ateşlerinde cayır cayır yanmasına gönlü razı değildir.
 Yüce Allah'ın beşerle konuşması  kitap aracılığı ile olmaktadır. Rabbimiz kıyamete kadar söyleyebileceği bütün sözleri kitabında akl-ı selim insanların anlayabilecekleri kıvamda zikretmiştir. 
Kur’an-ı Kerim’de yüce Allah ihtiyacı olmadığı halde tenezzül edip yarattığı binlerce mahlukat içinde insanın iman etmeyişinin itirazlarına kulak vermiş ve onları zikretmiştir. 
İsra suresinin 88’den başlayıp da 96'ya kadar devam eden ayetlerinde bu tür itirazlar anlatılmakta.Adeta bir magazin haberi çerçevesinde hakikatleri söylemektedir. 
Dedikodu yapmak tabii ki kötüdür, laf taşımak da öyle, tabii ki günahtır. Lakin bir fikri, bir davanızı anlatabilmek amacıyla muhatabınızın söylediklerini anladığınızı beyan etmek için onun sözlerini aktarmanız gerekir. Bu, işin ne kadar ciddi olduğunu ve sizin meseleyle ne kadar derinden ilgilendiğinizin göstergesi olabilir.
Allah, iman etmek için insanları kitaptaki kelimelerle iknaya çalışır. Bu kitabın ne kadar sağlam olduğunu ve benzerinin insanlar ve cinler tarafından bir daha yazı olamayacağını beyan eder. 
Okurlarımız, ister itiraz ederek meseleyi dinlesinler, isterlerse kabul etmiş bir ruh haliyle dinlesinler... Bilemem ama burada müthiş bir aklın çalıştığını, geniş bir merhametin faal olup bir insanlık inşa edildiğini göreceklerdir.
Kur'an'a inanmak istemeyenler, Allah'ın Rabb olduğunu kabul etmek istemeyenler ve peygamberin getirdiklerini reddedenler, ondan bazı şeyler talep edip yapılmasını beklemekteydiler. Evet, bakalım neler istediler: 
“Sen bize yerden pınar fışkırtmadıkça biz sana inanmayacağız.”
Bu cümleyi üreten zihin, çöl ikliminde yaşadığını suya ihtiyacı olduğunu biliyordu. Böyle bir talebin olması çok doğal iken bunun yapılması da bir kuvvet ve kudret gösterisi olacağından akla ilk gelen cümle bu olmuştu.
Bir de peygamberlik gibi ciddi bir iddiayı ortaya atan bir insanın o iddianın büyüklüğü kadar büyük bir eylem ortaya koyması gerekir toplumu ikna için. 
Dolayısıyla bana göre itiraz edilen ilk cümle iyi tahlil edilmeli ve oradan çıkarılacak usul ve üslupla çağın insanına yönelinmelidir. 
Bir sonraki ayette onlar dediler ki: “Yahut sana inanmamız için kendine ait bir üzüm ve hurma bahçelerin bulunmalı ve onların arasından ırmaklar fışkırtmalısın.”
Şimdi burada da o dönemin kudretli-güçlü adamların neye sahip olduğunun da ipucu veriliyor. Aynı zamanda kendisi olmasa bile güçlü ve kuvvetli adamların peşinden gitmenin dünyada bir getirisinin olduğu ilham ediliyor.
Diğer bir itiraz ise şudur: “Gökyüzünü parça parça üzerine düşürmeli yahut Allah’ı ve melekleri göstermelisin.” 
Tam bir pozitivizm mantığını sergiler cümle. “Görmediğime inanmam” diyenlerin ilk versiyonudur. Hz. Peygamberin gösteremeyeceği kesindir ve alay edilecek bir bahanenin habercisidir bu talepler. Bir gücün varsa, eğer peygambersen gökler parça parça olsun. Hadi, bunu yapamıyorsan bari bahsettiğin Allah'ı ve onun meleklerini bize göster...
Mazeret makinesi insan oyun oynamak istemeyen gelin misali meydan yok, kaşık yok diye bahaneler uydurmanın arkası kesilmiyor
Devamındaki  ayette: “Bir köşkün olmalı ya da göğe çıkmalısın! Oradan bize somut bir kitap getirmedikçe yine göğe çıktığına da inanmayız” demişler. 
Elinde kendine has hiçbir imkanı olmayan “ben de Mekke'de kuru ekmek yiyen kadının oğluyum” diye mütevaziliğin zirvesini yaşayan Hz. Peygamber (sav)...
Hz. Peygamber’e verilen tavsiye “ben, sadece bir insanım ve yalnızca uyarıcıyım.”
İnkar eden insanların bunca büyük talepleri karşısında bir şeyler olabileceğini, hiç olmazsa bir kısmının olabileceğini düşünürken. Yine bir itiraz daha: 
İnsanların inanmalarına engel olan şey, Allah bize bir meleği değil de, bir insanı peygamber olarak mı gönderdi” şeklindeki temel anlayışlardır.
Bu itirazlara muhatap olan İslam davetcisi Hz. Peygamber (sav): “Keşke bunları yapmam mümkün olsaydı yerine getiriverseydim” diye belki düşünecekti. Lakin, Allah onların gönülden iman etmelerini ve ikna olmalarını dilediği için bu tür şeyleri onlara verse de onların iman etmeyeceklerini biliyor.
Son olarak da bir itiraz daha:
“Yeryüzünde gezip dolaşan insanlar olmasaydı biz onlara melek peygamberler gönderirdik” diyerek insana, insanın rehberliği ne kadar doğru, ne kadar akıllıca olduğunu gösteren en belirgin ifade bence...
Allah, bunları Kur’an-ı Kerim'de niye anlatıyor bize. Çünkü imandan çevirecek bir çok sebep ya da akıl zafiyeti yoğun olacaktır.
Bu büyük tartışmada Allah, dinlemiş insanı, dinlemiş itirazlarını... Sonra da hükmünü vermiş. Bundan sonraki zamanlarda, gelecek çağlarda bu konuşmalardan ibret olsun temennisiyle...


İTİRAZIN BÖYLESİ...PES!

Eğer bir fikriniz ya da bir davanız var da onu başkasına kabul ettirmek istiyorsanız... Burada biraz duralım... Burayı geçmeyelim hemen... Hakikaten bir istek varsa...Bunun için  bir takım aşamaları geçmek zorundasınızdır. İstediğiniz fikrin mahiyeti, onun kabulündeki kolaylık zorluk miktarını belirleyecektir.

12.10.2020 16:15:00