MAHMUT MACİT

    Ulvi bakışa, derin bir tefekkür ve tedebbüre, helal lokmaya, insan kalmak için gösterilen çabaya değer verilmeyen, mananın terkedildiği, maddenin ön planda olduğu bir çağda yaşıyoruz ne yazık ki…

 

 

    Varoluş gayesinin sırrına eremeyip, Kuran'ın yaşam standartlarını yansıtan, yaşanılabilir bir dünya oluşturmayı başaramayan, tuğyana düşmüş, sapkın dünyanın, haddini aştığı için helak edilen nice kavimlerin, extra promosyonlarının meccanen sunulduğu bir dünyada savrulup gidiyoruz…

 

    Yaşananlar karşısında gözlerde bir mil çekilmişliğinin körlüğü var, İslâmî cihetten bakışlar mühürlü. Nefsimiz, zanlarımız, korkularımız, evlatlarımız, mezhebimiz, makamlarımız, markalarımız, İnancımızın önüne geçmiş durumda maalesef…

 

     Mantıklar iptal, tefekkür ve tedebbürden uzağız, bir analiz yapıp okuyamıyoruz ne Müslümanlığımızı ne insanlığımızı. Sen ben, kavgasına atılıp, mezhepçi, tarikatçı, ırkçı, sağcı solcu, şucu bucu, pek çok ayrıştırıcı, gerilim ve tartışmalarla oyalanıp kendi içimizde boğuşmaya terkedilmişiz.

 

    "Allah'ın ipine hep birlikte sımsıkı sarılın, dağılmayın" emr-i ilahisine rağmen, millet, ümmet bilinci de ciddi anlamda yaralanıp, kan kaybına uğratılarak, tedaviye muhtaç bırakılmıştır.

 

Peygamberimizin;

     "Size iki şey bırakıyorum ki, onlara sımsıkı tutunduğunuz müddetçe sizi asla saptıramazlar. O iki şey; Kur'an ve sünnettir." Uyarısına rağmen körüz, maalesef…

    Müslüman isminin, erdemi, izzeti, onuru, karakteri hızla terkediliyor. İslam'ın İstikameti; sırat-ı müstakimden sapmayıp, Müslüman kimliğimizden taviz vermeden, duruşumuzu, tavrımızı sergilemeliyiz.

 

    İnsanlığın onurunu koruyarak, mü’mince yaşamanın derdine düşmeliyiz. İçinde yaşadığımız bu hazin çağın inananları olarak, her şeye rağmen, zamanın duygusu, bilinci, yüreği, mü’mini olmalıyız.

 

   Vahyin fitresi ile arınıp, süzgecinden geçemeyen, her türlü görüş ve yaklaşımlardan uzak kalmamız şart. Sorumsuz, muhalefetsiz, gayesiz, ufuksuz, savrulup giden hayatların içinde değil, okuyan, düşünüp anlayan, pratiğe döken, sorgulayan, mesuliyet ve karakter sahibi biri olarak, Allah’a tam bir teslimiyet ile peygamberimizin; ’Onlar benim yıldızlarım’ dediği arkadaşları içindeki onurlu yerimizi almalıyız.

 

   Vahyin çizgisinde, kulluk yürüyüşümüzü dikkatle sürdürmeliyiz. Mev’izatül hasene ile, uyarıcı bir düşünce tasavvuruna sahip olup, dünyanın her türlü oyun ve eğlencesinden, düşünce kirliliği ve algısından kurtularak, Allah’ın, iman etmiş bir müminden beklediği, müktezai hal üzere olmamız gerekiyor.

 

   Yeryüzünde onurlu, şerefli bir hayat ile kulluğumuzu tamamlayıp iz bırakmak istiyorsak, gündemimizi yapay gündemlerden kurtararak, Rabbimizin emrettiği şekilde gündem belirleyip, zamana ve zemine göre bukalemunlaşmadan, Allah'ın boyası ile boyanıp kutlu yolun yolcusu olmamız şarttır.

 

    Dinimiz İslam’ı, kendi menfaatleri, planları, sahtekârlıkları, tüccarlıkları, için kullanan dar kafalıları, birliğimizi dirliğimizi paramparça etmekten geri durmayıp, ilkesizleşen, Müslüman görünümlü menfaatperest, ganimet avcısı, hain, insan ıskartalarını çok iyi tanıyarak, samimi müslümanlığımızla onlara karşı vakar ve asaletimizi korumamız gerekmektedir.

 

    Müslümanların güçlü bir silkelenmeye, her alanda derin bir değişim ile dönüşümü sağlayacak, ilim irfan, akıl ve hikmete ihtiyacı vardır. Bu güç, sahibi olduğu inancında kesinlikle mevcuttur.

 

 

    Din; yaratıcının, yarattığı insana vahyedip öğrettiği yaşam biçimidir. Şeytanın askerlerinin esir aldığı, çağımızın dünyasına yenik düşen, İslam değil, tam tersine, kendisine verilen lolipoplarla zihinleri zehirlenip uyuşturulan, inandığı gibi yaşayamayan, dinini bir örf adet, gelenek, kültürel, ideolojik, ya da politik bir aidiyete indirgemiş biz Müslümanların ta kendileridir, Maalesef…

 

    “Veltekun minkum ummetun yed'une ilel hayri ve ye'murune bil ma'rufi ve yenhevne anil munker, ve ulaike humul muflihun.” “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir.”

     “Ya eyyühel müddessir kum fe enzir” "Ey örtüsüne bürünüp gizlenen kalk ve uyar"

 

     Vakit geç olmadan insan, rabbine yönelerek, nasuh bir tövbe ile Vahyin öğretisine tutunup, yeniden dirilip, ayağa kalkarak, mev’ızatül hasene ile iyiliği emredip kötülükten sakındırmak suretiyle, davete kaldığı yerden devam etmelidir.

 

 


MAALESEF…

Sanal, yapay çiçeklerden oluşturulmuş bir dünyaya itilip, dört bir koldan saldırıya uğrayan zihnimizi, düşünce kirliliğinden kurtarıp, İslam güneşinin aydınlattığı huzur dolu dünyayı oluşturamıyoruz maalesef…

16.07.2021 15:35:00