AHMET TAŞTAN

RABBİYLE KONUŞAN KUL

“-Geçen gün Cumhurbaşkanı aradı beni” dediğinde kırk  çift göz hayretle bakmaya başladık ona...

"-Nasıl yani hocam?" diye soruverdik inanmak ve inanmamak arasında kalmış bir ruh haliyle. Benzer sorular da havada uçuştu. Reklam kokan cümleler duysak da takılmadık oraya. 

"-Yani Cumhurbaşkanı beni arayamaz mı? Dağdaki çobanı bile arayan, çocukları bile memnun etmeye çalışan, bir öğretmeni arayamaz mı?" dedi daha önceden tasarlanmış bir cümle gibi. 

"- Yani arar da hocam bilemedik ya da merak ettik, niçin aradı sizi?"

Tabii bundan sonra konu bambaşka yöne kaydı. Çünkü dikkat çekmek için kurgulanmış olduğunu anladık. Sade bir vatandaş, sıradan bir öğretmen, devletin en üstündeki insan tarafından telefonla aranmasıyla körpe zihinlerde oluşan etki gözle görülmeye değer bir manzara oluşturdu. 

Beyinlerimize format attıktan sonra asıl söylemek istediğine bir giriş yapmaktaydı kır saçlı nöbetçi öğretmen:

"-Gençler, bir cumhurbaşkanının, bir öğretmeni aramasına bu kadar şaşıyorsunuz ama size daha ötesini söyleyeyim. Allah benimle konuştu. Kainatı yaratan, yoktan var eden ve bir gün huzurunda hesaba çekecek olan, her şeyden münezzeh, kudret sahibi Allah benimle yani bir kulu ile konuştu, desem ne hissedersiniz." 

“- Beynimiz yandı hocam! Nasıl yani... Allah sizinle, nasıl konuştu?” anlamındaki bakışlar odaklandı nöbetçi öğretmene. Boş ders diye gönderilen sınıfın dersi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi idi. 

Edebiyatçı, branşının vermiş olduğu dil imkanlarını kullanarak kelimelere ve manaya ruh üflemeye çalışıyordu, ruhlara dokunmak için. 

“-Gençler gördüğüm kadarıyla dinciniz(!) Allah’ın varlığının delilleri konusunda not yazdırıyormuş.  Biz de oradan devam edelim” dedi ve cep telefonundan Kur’an mealinden iki dakika dinletti. 

“- Kim konuştu şimdi?” Kur’an meali dinlediğinize göre Allah konuştu, desek yanlış olur mu? Evet, manayı ifade eden kelimeleri telaffuz eden bir insandı ama manayı inşa eden yüce Rabbimizdi. Bakın bir cumhurbaşkanına muhatap olmaktan çok daha kıymetli bir şeyle karşı karşıya olduğumuzun farkında mıyız? Belki de şöyle düşünüyorsunuz: “Biz meseleyi hiç bu şekilde düşünmemiştik."

"-Evet, bu okullara bunları öğrenmeye geldiniz. Büyük bir âlim şöyle söylemiş: “Ben Allah’la konuşmak istediğimde namaz kılarım. Allah’ın benimle konuşmasını istediğimde Kur’an-ı Kerim okurum." 
Biz hocanın bilgisine hayran oluyorduk. Lakin hoca sazı almıştı eline.

“-İşte Kur’an okumanın kıymetini anlatmak için oluşturduğumuz senaryonun arkasında bu söz vardır. Lakin sınıf yoklamasını alıp bizi serbest bırakacağını sandığımız hoca devam etti. 

“-Kulağımızı ve gönlümüzü açıp dinleyeceğimiz ve hayatta kendisini kendi kelimeleri ile tanıyacağımız, kullarına şah damarından daha yakın olan, merhametli Rabbimizin kelimelerini kaçınız baştan sona okudu?”  Bir tane dahi parmak kalkmadı.  Eminim bir kişi elini kaldırsaydı büyük bir övgü kapardı.

Bir de fırça atar gibi cümleler dinledik hocadan.

“-Müslüman olduğunu iddia eden bizler Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ne dediğini bilmeden, hayatımıza devam ediyoruz. Bu dünyada kitaptan habersiz yaşıyorsak hangi davranışımız ne kadar doğru olabilir?” diye sözü bitirirken zil çaldı.

Evine döndüğünde okulda olan bu muhabbeti annesine ve babasına sofrada yemekteyken anlatmıştı. Çok etkilendiğini ve hocayı çok sevdiğini ama kendi derslerine gelmediğinden dolayı da üzüldüğünü belirtip odasına geçti. Edebiyat öğretmeninin sınıfta dinlettiği Kur’an mealini yani yirmi saat sürecek olan yolculuğu aceleye getirmek istemiyordu. Ahmet Haşim’in “Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenden” dediği gibi doya doya, duya duya, hissederek anlamak ve Rabbisinin kendisi ile konuşma ayrıcalığını yaşamak istiyordu.


RABBİYLE KONUŞAN KUL

“-Geçen gün Cumhurbaşkanı aradı beni” dediğinde kırk  çift göz hayretle bakmaya başladık ona...

29.09.2022 12:31:00