Nasıl da aldandı bi baksana yorgun düşmüş ümitlerimiz, kırgın kalplerimiz. Aldansak da sevdamızdan vazgeçmedik. Tüm kahırlarımızı rüzgarlara saldık uçurtmalarımızla.
Sokak lambası ışığından ilham alarak, bembeyaz taze bir sayfa açıp kaldırımları adımlarken, ümitsiz, hayalsiz ve sevdasız olmaz diye çığlık çığlığa haykıran sükunetimize sarılıp, gecenin en koyu vakitlerinde ruhsuz dünyanın kalbi olmaya ant içtik. Allah ile yürümek üzere sıratı müstakim yoluna düştüğümüz için, en tatlı üslup ile uyarıcı mümin kimliğimizi asla terk etmeden, Vahyin hakikatini hatırlatmaya devam etmeye söz verdik.
Zulme maruz kalmış masum ve samimi Müslümanların, hasımlarına karşı mücadelemizi onurlu duruş çizgisinde konumlanarak sürdürüyoruz.
Tüm İnsanlık derin bir sessizliğe bürünüp, gözlerini kapatsa dahi, biz zalimlerin şakşakçılarını ve yalaka kulüplerini imkân ölçüsünde mev’ızatül hasene ile uyarmaya devam edeceğiz. Kibirleriyle Ad kavminin entelektüel sapıklarını bile sollayan, karanlık ve sapkın hayallerinin hırsına kapılmış, ortaklarının gücüyle insanlığa tepeden bakarak zulüm saçan, insanlıktan nasibi kalmamış, güneş gözlüklü zavallı müptezelleri iyi tanıyacağız ki, tüm varlığımızı yağmalamış bu emperyal Siyonist sömürü odaklarına karşı durabilelim. Çağdaş sinsi tuzaklarına düşmeyelim, omuz omuza kenetlenip, birlik ve beraberlik içinde karşı durabilelim.
Dağların yüklenmekten sakınıp çekindiği yüreğimizdeki şu ağır yükü, sıcak bir süt gibi ay ışığı altında yutkunup, sükuneti kesifleştirerek geceyi adım adım tefekkürlerken, düşünen, idrak eden, dertlenen, hüzünlenen bir gönlün, heva ve heveslere dalmış zihinlerden daha kıymetli olduğunu, dünyada yaşayıp dünyayı yaşamayacak hassas yüreklere ne kadar ihtiyacımız olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Zira akıl ve gönül sahibi bir insan, dertli ruhu yalnızlıktan, çaresizlikten çekip kurtarır. Gönülsüz ve dertsiz şehir dolusu bir kitle ise, dertli ruhun üstüne çullanır ve onu yalnızlığa, kimsesizliğe mahkûm eder. Kupkuru birey yığınları arasında yapayalnız kalmak acı verse de, din adına, dinsizlik adına, gerçek özgürlüğü bize sunan, kanımıza serinlik salan tevhidin özgürlük rüzgarları ile çarpar kanatlarımız.
Allah’ım…bizi mütedeyyin maskesi takmış, sahte bir banknotun iki yüzünden farksız kapitalistlerin durumuna düşürme. Onlar ki, dünyanın içine öyle bir dalmış ki, haram vesilelerle “tövbe haşa” hakka ulaşıp minareyi çalarak kılıfını uydurma metodu ile güya şer’i kazanç elde edip cennetin en yüksek köşelerinde, Kevser ırmağının kıyısında kendilerine yazlık bir ev dahi inşa etmişlerdir. Kalp temizliğinden dem vurup, kendi imanlarından da bir o kadar emin olup başkalarının imanını sorgulayacak kadar fena fillah’a yükselmişlerdir. Gel gör ki bunlar, özü sözünü tutmayan, toplumun dertlerine ortak olmayan, mazlumların hal, hayat ve coğrafyasından bihaber, kendine Müslüman, yaşadığı gibi inanıp yeni bir din icat eden modern konformistlerdir.
Dünyanın kasıp kavuran ateşine, gönlümüzdeki sızılarına, korkularına, susuzluğuna, endişelerine, umutlarına karşı, kızgın çöl kumları üzerine yatırılmış ruhumuzu, yamalı bohçaya dönmüş takva elbisesi ile sarmaya çalışarak, inandığımız yolda sabırla ve inanmış olmanın alameti farikalarıyla yürümeye mecburuz. Hem de Müslüman olarak son nefesimizi verene dek.
Ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluğu sürdür. (Hicr 15/99)
Dini Mübin’i yalnızca Allah'a has kılarak, samimiyetle, Allah’ın boyasıyla renklenerek, Müslümanca yaşayıp, inandığı İslam’ı ciddiye alan, samimi ve derin bir Müslüman olarak ölene dek yürüyeceğiz inşallah. Şüphesiz her ölüm kendi renginde olacaktır.
Allah’ın bize verdiği yaşam süresi dolana kadar, Vahyin bulutlarından süzülüp rahmet olan ayet yağmurları altında ıslanarak, sıratı-müstakimde yürümektir gayretimiz. Rabbim cümlemizi dosdoğru yol üzere kılıp, hiçbirimizi geçici dünya nimetleri karşısında dalalete düşüp sapıtan, ahireti unutan kullarından eylemesin inşallah. Selam ve dua ile…