Kimisi bu salgının Allah’ın bir gazabı olduğunu savunurken kimisi de bunun bir biyolojik savaş olduğunu ve egemen güçlerin bir entrikası olduğunu vurguluyor . Ancak bunun bizim ellerimizle, kendi yaptıklarımızla ilgisi olduğunu neredeyse söyleyen yok .
Gerçekten kendi ellerimizle yaptığımız için mi bu salgın bizi vurdu ? Allah cc Rûm Sûresi 41. Ayetinde “ İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor. ” buyuruyor . Buradan hareketle birazda kendimize bakmakta fayda var . Neler yaptık , insanlara nasıl davrandık , tabiatı , çevreyi nasıl kirlettik ? Bu tür soruların cevabını vermek mecburiyetindeyiz .
Neler yaptık ? sorusuna kısaca neler yapmadık ki diye de cevap verip meramımızı anlatmış olabiliriz ama neler yaptık , isterseniz beraber bakalım .
Ceplerimiz biraz para görmeye başladı , yetinmedik . Daha çok olsun diye hırsla, büyük bir iştahla daha çok çalışmaya yöneldik , haliyle daha çok kazandık . Bunu da “ müslümanlar ekonomik olarak güçlü olmalı ” mazeretinin arkasına sığınarak yaptık . Ancak müslümanlar güçlü olsun derken kendimiz güçlü olmaya başladık , güçlendikçe kendimizi bir şey sanmaya başladık , zevklerimiz , alışkanlıklarımız değişmeye evrildi . Emrimiz altında olanları daha çok çalıştırdık , damarlarındaki son kana kadar sömürdük , bir vardiya yetmedi ikiye çıkardık , o da yetmedi üçe çıkardık . Dördüncüsü olsaydı eminim onu da yapacaktık . Bir şubemiz varken iki yaptık , iki varken üç , dört , altı , ona yükselttik . yetmedi binlere ulaştık . Yurt içinde ve yurt dışında büyük bir ağ kurduk , ticaret ağı .
Öte yandan zenginleştikçe şımarmaya başladık . Şımardıkça da kendimizi haklı görmeye başladık . Yalan söylemek sıradan bir şey oldu ve salgın gibi her yere ve herkese yayıldı . Hak yemekte bir sakınca görmedik . İsrafta peşi sıra geldi . Bu aşırı hırs bizi o hale getirdi ki kendimizden başka kimseyi düşünemez olduk . Kendi konforumuz herkesin konforunun önüne geçti . Hırslarımızı , arzularımızı , taleplerimizi adeta ilahlaştırdık .
İşlerimizdeki kaliteyi düşürdük. İşimizi baştan savma yapmaya başladık. On liralık bir işleme yüz lira ister olduk. Hele mal sahibi yanımızda değilse yapılması gereken, değişmesi gereken malzemeleri değişmiş gibi yaptık, yani göz boyadık (tabii ki işini temiz yapanlar da var) . Yüze mal ettiğimiz bir ürüne beşyüz gibi fiyatlar çektik . Doymadık, doymak istemedik . Kolay ve zahmetsiz para kazanmanın yolunu gözledik. Bazen iş beğenmedik. Ben o paraya çalışmam dedik.
Anne baba, eş dost, akraba ile ilişkilerimizi kestik, telefonlarla işi çözmeye çalıştık. Çok iş var vakit yok mazeretine sarıldık. Her şeye vakit bulduk ama sıla-i rahime vakit bulamadık. Hayat kitabımız olan Kurani Kerimden yüz çevirdikçe tüm değerleri unutmaya başladık . Allahın şu uyarısını hiç umursamadık “Demek, yüz çevirdiğinizde yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarını koparacaksınız, öyle mi? İşte bunlar, Allah'ın lânetleyip, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.” (Muhammed 22-23) . Kulaklarımız mazlumlara karşı, ezilen, sömürülen, vatanlarından edilen insanları duymaz oldu. İşlenen tüm haramlara karşı gözlerimiz kör oldu.
İstek ve arzularımızın sınırı kalmadı. İstedikçe istiyoruz, elde ettikçe doymuyoruz. Büyüyen midelerimiz değil, hırsımız oldu . Midem doydu ama gözüm doymadı olduk. Kazanırken helal mi haram mı çok umurumuzda mı acaba? . Helal haram ver Allahım, senin kulun yer Allahım şiarımız oldu. Bereket kalktı. İkram kalktı. Komşuluk, akrabalık, merhamet, diğergamlık kalktı. Fatih’in tebdili kıyafet yapıp esnafları teftişe çıkması ve orada bir esnaftan bir şey aldıktan sonra ikinci bir şey almak istemesi ve esnafın “ ben siftah yaptım, komşum daha yapmadı, onu da ondan alın” demesi olayını övüne övüne anlatıyoruz ama iş bize gelince durum değişti. Sonra Fatih’i çok seviyor oluyoruz.
Bütün bunları yaptık yapmasına da müslümanlığı da kimseye bırakmadık . Yine en iyi müslüman biz olduk.
Şimdi şapkamızı önümüze koyup düşünme, içimizle hesaplaşma vaktidir . Ya olduğumuz gibi ya da göründüğümüz gibi olacağız . Ama bana kalırsa olması gerektiği gibi olmalıyız . Aslımıza, fabrika ayarlarımıza dönmeliyiz. Bunu da ilahi mesaj olan hayat kitabımıza ve onun uygulayıcısı olan Rasulullah’ın (sav) tavsiyelerine dönerek yapmalıyız.