Mehmed Akif ASLAN

Çekiştirip duruyorlar…

Biri peşinden sürüklemek istiyor biri hep önümde yürü diyor kimi de lazım olduğunda ben seni çağırırım diyor. İçi su dolu ama altı delik bir testiyi eve yetiştirme telaşına ne de çok benzer bir durum. Delik yerini elimle tıkayıp temkinli mi yürüsem yoksa hız kesmeden eve doğru var gücümle mi koşsam? Nihayetinde ardımızda bıraktığımız ve ona göre plan yaptığımız o şeyin adı, zaman. Zamana da bahane bulmak doğru değil. Seni çekiştirenlerden bi haber değilsin sonuçta. Bir şeyin peşinden yürümek, bir şeyin gölgesi olmak ya da bir şeye gölge olmak senin elinde. Zamanı kontrol altına alıp çekiştiren tarafta mı yoksa çekiştirilen tarafta mı olmak istiyorsun ya da tüm çekişmelerden uzak mı?


Uzaktan bağırıyor delikli taşın muavini!  Çekiştirsen de çekiştirilsen de giyeceksin bu taşı diye. Taş bu ağabey, nasıl giyerim koca taşı üstüme. Muavin kendindin emin elbet! Giydirirler aslanım. Ya koca urgan ipi, küçük iğne deliğinden geçecek ya da karşıya geçmek istediğin yollar sana kılıç kesilecek. Anlamadım tam, ya da sonunu bildiğim için anlamamazlıktan mı geldim demeliyim. Neyse vakit kaybetmeden ben testiyi eve yetiştireyim. Yoksa hem sudan hem de testiden olacağız. 


İşte tam da burada, tüm çekişmelere son vermek ve testide suyun güvenle durmasını sağlamak için kullanmamız gereken araç, mühür.


Hayat mücadelemizin en güçlü referansı olan bu mührün nerelerde kullanıldığına dikkat etmemiz gerekiyor. Bazen çekişmelerinizin altında, bazen taşıdığınız testinin üstünde bazen de delikli taşın tam ortasında yer alabilir. Mührün önemine değinelim biraz daha. Mühür, bulunduğu yere ya da şeye ciddiyet, aidiyet, resmiyet katar. O yeri ya da şeyi tescil eder. Mührün sahibi evvela o mührü gördüğünde durumun su götürür tarafı kalmaz artık. Mühürlenmiştir o. Mührün sahibi haricindeki kişilerde mührü gördüğünde mührün kıymetine göre kişiye yaklaşır.


Şöyle bir hayatımızın geride bıraktığımız sayfalarını tek tek çevirelim. Her sayfamızın bir köşesinde mühür var. Ve adımıza oluşturulmuş bir arşiv. İnkâra kapı aralayacak tarafı da yok.

Her şey net ve keskin.


Peki o sayfaları karıştırdığımızda duyacağımız pişmanlıklarımızın, hayatımızın devamında da yaşanıp yaşanmaması kimin elinde? Elbette ki bizim elimizde. Testiyi tutan da benim, suyu dolduran da. Farz edelim testi kırık çıktı, kırıklığına mührü âlâ vurulmuş zaten, sana düşen doldurduğun suyu eve götürmek için suya vurduğun aczi mühürdür. Sakın ola su mühür tutmaz diye düşünme. Nasıl ki kalın urgan ipi, incecik iğne deliğinden geçecekse su da mühür tutacaktır. 


Velhasıl her hâlimiz mühre gebe, her vaktimiz mühre esir. İşittiğimiz her söz birinin hanesine yazılırken sarf ettiğimiz her söz de bizim hanemize işlenmektedir. Sadece söz değil elbet. Nihayetinde ardımızda bıraktığımız ve ona göre plan yaptığımız zamana sığan onlarca şey. Söz alışverişi insanoğlu var olduğu günden bu yana ticaretin en hızlı hali. Sözü alan da sorumlu veren de. Peki ticaret ahlakına göre değerlendirdiğimizde söz ticaretinde neden onlarca kalpazan hem testiyi kırıp hem de susuz teslim ediyor. İşte bunlar duracağı yeri bilmeyen ve sözündeki itibarın haysiyetini kendi elleri ile yok etmiş olanlardır!


En acısı da ne biliyor musun? Kalbin mühürlenmesi. Kalp dışında her şey mühürlenirken kalbi özel tutmuş sana kalbi veren. Çekişmelerin kurbanı olup delikli taştan bi haber olan insanın, kalbinin mühürlenme ihtimali her daim vardır. Ben ben olayım, siz de siz olun kalbimizi tüm çekişmelerden, ihtirastan, kibirden, haksızlıktan, namussuzluktan, yalandan, haysiyetsizlikten uzak tutalım.


Başımız dik bir şekilde adımızın geçtiği her sayfanın altında yer alan her mührün hesabını aslanlar gibi verelim. Aksi takdirde kalın urgan ipinin o küçük delikten geçmesi epey zaman alacaktır. Sözünde durur musun? İnecek var!


SÖZÜNDE DURUR MUSUN? İNECEK VAR!

Çekiştirip duruyorlar… Biri peşinden sürüklemek istiyor biri hep önümde yürü diyor kimi de lazım olduğunda ben seni çağırırım diyor.

5.12.2020 18:59:00