MAHMUT MACİT

VAHDET YOKLUĞU VE SAVRULMALAR

 

        Müslüman toplumların, vahiyden beslenen dupduru şuur pınarları, muharref birikimler karıştırılmak suretiyle kirletilerek, tadı, kokusu ve rengi bulandırılmıştır. Allah Azze ve Celle’nin Kur'an da beyan buyurduğu Dinî mübinin üzeri folyolanarak, bidat ve hurafelerle mitolojiye büründürülmüş bir İslam anlayışı oluşturulmuştur.

’Onlar ki Kur‘an-ı paramparça ettiler. Rabbine ant olsun onların hepsine soracağız’’(Hicr-91-92-93)

         Müslüman toplumların ivedilikle her alanda kapsamlı bir değişim ve dönüşüme ihtiyacı vardır. Hassaten, mezhepli olmakla, mezhepçi olmanın, bir ırka mensup olmakla, ırkçı olmanın, İslam’a uymakla, İslam’ı nefsine uydurmanın, vahyi din edinmekle, mezhebini ya da meşrebini din zannetmenin, parçalanma anlamına geldiğinin, aradaki derin uçurumun anlaşılması noktasında şiddetli bir fikri silkelenmeye ihtiyaçları vardır.

         Dünyaya adalet ve barış getirmiş bir evrensel inancın mensupları, bugün mazlum, mahrum ve hazin bir halde ise bunun illetlerini tamamen başkalarında değil, ilk önce kendi özlerinde ve beslendikleri yanlış kaynaklarda aramak zorundadırlar. Zihinlerdeki zehirli sapma ve sızmaları teşhis ile tedavi yoluna gitmelidirler… 

         Müslüman toplumlardaki yozlaşma ve çürümenin gizemini külliyen şeytanın ustalığında aramamak lazım, tek unsurun sadece bu değil, asıl illetin, kişilerin yine kendi tutumları olduğu mutlaka görülmelidir.

’Bir topluluk kendini değiştirmediği müddetçe Allah ta onların kaderini değiştirmez’’(Rad-11)

          İslam'ın ihtişamının Müslümanlar tarafından yansıtıldığı toplumlara baktığımızda, Kelime-i Şehadet ile İslam'la müşerref olan Müslümanların önceki cahili yaşam tarzlarını terk ederek rablerinden inen ayetleri duyar duymaz işittik ve itaat ettik akidesi gereği herhangi bir mazeret sunmaksızın tam bir teslimiyet gösterdiklerine şahit oluruz. Zira mazeret çuvalının ağzı hep açık ve boştur, bu mazeretler teslim oluşun önüne geçmekle bırakmayıp heva ve hevesler istikametinde tavana bakılarak yapılan yorumların ortaya çıkmasına sebep oluyor ki, bu da İslam'a göre Müslümanlar yerine, Müslümanlara göre İslam anlayışını doğuruyor. Sonrasında İslam'ın tayin ve tevdi ettiği ölçülere göre yaşam yerine, heva ve heveslerin arzusu ölçüsünde bir yaşam yerini alıyor ne yazık ki…

         Müslüman kimliğinin, Allah'a, İslam’a teslim olma şuuru kaybedilerek, İslam’ı teslim alma gafletine düşülünce, cevher kaybediliyor, geriye kalan ise kupkuru bir kabuktan başkası olmuyor. İslam’ın orijin ikliminde yetişen sahabeyi kiram, şahsiyet, kişilik sahibi idi. Bir olup, biz oldular, ümmet oldular…Onlar, Allah’ın elçisi Muhammed (sav) in tanımladığı din olan İslam’ı değiştirmeden, dönüştürmeden yüksek hassasiyetle hayatlarının merkezinde tuttular, yaşadıkları asra, asrı saadet (mutluluk çağı) mührünü vurmayı başardılar.

          Hali hazırda, Müslümanların İslam adına dillerine doladıkları pek çok manevi değerin, aslında hayatlarında var olmayan, o ulvi değerlere olan özlemden ibaret kaldığı görülmektedir. İslami değerlerin dünyasından, yarar ve menfaat dünyasına geçildiği için, o müthiş hayat veren değerler, ne yazık ki Müslümanların hayatından çekilip gitmiştir.

          Müslümanların ilmihal okuma faslından, akaid okuma faslına geçme mecburiyeti fark edilmeli, Tevhit birlikteliği sağlanmalıdır. Tefrikaların derinleştiği, hiziplerin çoğaldığı, parçalanmışlıkların düşmanlıklara dönüştüğü, ayrıştırıcı söylemlerden kurutularak sosyal vahdetin sağlanması şarttır. Zira İhtilafları, yorumları rahmete dönüştüremeyen Müslümanlar, derin bir tefrika girdabına sürüklenmekten kurtulamazlar. Allah’ın razı olduğu dine razı olmayıp, kendi heva ve heveslerine tabi olanlar, vahyin hayat veren nimetlerini yerli yerinde kullanamayan cahil ve zalimler zümresine katılmışlardır.

          İslam dünyası, ağır bir din yorgunluğu içine düşmüştür. Müslüman halklar uyuşma ve din yorgunluğunun utancını yüreklerinde hissedip, harap olan bilinçlerini ve akıllarını onarmak zorundadırlar. Müslümanların en büyük ihtiyaçları bir araya gelmek, kalplerin temizliği ve birbirlerine bağlılıktır.

          Müslüman halkların bir an önce, zanların, fitnenin, firakın ve cahilliğin kıskacından kurtularak, akıllarını vahyin nuruna teslim edip, düşünce ufuklarının kilitlerini kırmaları icbaridir. Müslüman halkların, tevhit inancı gereği, Allah’ın koyduğu isim olan ‘Müslüman ’isminin şemsiyesi altında birleşip, mezhepçi, cemaatçi, hizipçi, tabelacı bir takım ayrıştırıcı çıkar oluşumlarından acilen arınmaları gerekiyor.

 

         Müslüman halkların vahdetten koparılıp karartılan dünyalarını, vahyin ışık saçan güneşiyle ön şartsız aydınlatmaları öncelikli gündemleri olmalıdır. Müslümanlar, içine düştükleri cahili kültür ve kişisel ihtiras çukurlarından, Allah'ın uzattığı ipe hep birlikte ayrışmadan tutunarak, aydınlığa çıkmak zorundadırlar.

’Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın..."(Al-i İmran /103)

         Günümüzde insanların İslam’a, Müslümanların da birlik ve beraberliğe zinhar ihtiyaçları vardır. Tevhidi birlikteliğin sağlanabilmesi yalnızca soyut dilek ve temennilerle mümkün olamaz. Pratikte var olan ayrışmalardan uzaklaşmak için gayret etmeli, ayrılıkları ortaya çıkaran kaynakların da tespit edilerek rehabilitesi hedeflenmelidir

         Vahdet çizgisini esas alıp, üzerini fosforlu kalemle çizerek ana arterler etrafında bütünleşmekten başka bir yol yoktur.

’Bu benim dosdoğru olan yolumdur. Şu hâlde ona uyun sizi onun yolundan ayıracak yollara uymayın’’(Enam-153)

         Allah'ın, tüm inananları akıllı bir birliktelik olan, İslam'ın vahdet şemsiyesi altında birleştirmesi için, kavli ve fiili dua ile, birlik ve beraberliğe davete devam etmeliyiz. Selam ve dua ile…


VAHDET YOKLUĞU VE SAVRULMALAR

 Müslüman toplumların, vahiyden beslenen dupduru şuur pınarları, muharref birikimler karıştırılmak suretiyle kirletilerek, tadı, kokusu ve rengi bulandırılmıştır.

16.06.2022 16:36:00